banner31
banner6

Devlet Mi? Sendikalar Mı?

23 Mart 2025 Pazar 10:47
68 Okunma
Devlet Mi? Sendikalar Mı?

DEVLET Mİ? SENDİKALAR MI?

Allah’a ve peygamberlerine inanan, namaz kılan, oruç tutan, zekat veren, iyiliği emredip kötülükten uzak durmaya ve uzak tutmaya çalışan Müslümanların, üzerinde yaşadığımız Kıbrıs adasına çıkışlarının bilmem kaçıncı bin senesindeyiz.

Latin Venedik zulmünden perişan olmuş, can ve mal güvenliğinin yanında, inanç ve fikir hürriyetini ve bunlara bağlı tüm haklarını yitirmiş Ortodoks cemaatinin davetiyle adaya ayak basmış uzak akrabalarımızın, atalarımızın, adalet iklimini toprağımıza taşımasının da 453. senesindeyiz.

**

Bizler,

Kıbrıs Türkleri,

Kıbrıs Müslümanları olarak tarih boyunca tüm güç ve denge değişimlerinin tam merkezinde kalmış, her şart ve zorluk altında mukaddesatımızı ve bizi biz yapan değerlerimizi korumayı bilmişiz.

**

Kıbrıs Türkleri bizim için geniş bir dairedir.

Kimilerimizin şeceresi yüzyıllardır bin bir emek ve fedakarlıkla adanın dağına taşına kazınmış, kimilerimiz birkaç nesildir Akdeniz’in bu güzel yurdunun toprağına kök salmıştır.

İnsanı, tarihlere göre kategorize etmeyi, insan olmanın onuruna aykırı sayarız. Kim bugününü burada yaşıyor ve yarınını bu topraklarda hayal ediyorsa, kim yüzyıllardır adada verilen varoluş mücadelesini derinden hissedip kabulleniyorsa; onlar bizdendir, bizler de onlardanız.

**

Hiçbir siyasi partiyi, hiçbir cemaat veya cemiyeti, birilerinin iddia ettiği gibi hiçbir tarikat veya benzeri oluşumu temsilen yazılmıyor bu satırlar.

Modası geçmiş, yirminci yüzyıl ürünü propagandaların, Kıbrıs Türkü’nün sosyal harmonisinden doğmamış ithal ayrışma ve çatışmaların, ruhsal bozukluk derecesine varmış ideolojik ezberlerin uzağında durup, tek bir derdi şunu istiyoruz: ADALET!

**

Bu kadim kentin her bir sokağı yüzyıllardır bu arayışla yankılandı.

Hürriyetinden, ailesinden, ekmeğinden, canından ve malından endişeye düşenler, bu arayışın peşinde Lefkoşa sokaklarında sesini duyurmaya çalıştı.

İnanç ve fikir hürriyetini, can ve mal güvenliği kadar önceleyen bizler, bugün aynı arayış içindeyiz.

**

Dostlar,

Bu bir protesto yazısı değildir. Bu bir miting hitabı veya söylev de değildir.

Bu, artık aynı kısır döngüde yıllardır adalet mücadelesi veren inançlı insanların haykırışıdır.

Artık gerçekten bıktık ve yorulduk.
Tekrar tekrar kendimizi izah etmekten birileri adına utanır olduk.

Yıllardır yaşananlar ortada..

Önce kınandık inancımızdan dolayı.

İfade etmekten, kimi zaman da ibadetten alıkonulduk.

Eğitim hakkımız elimizden alındı. Evlerimiz Mağusa’da, Lefke’de, Karpaz’da, Girne’de iken, çocuklarımızı gurbette, Türkiye’deki okullarda okutmak mecburiyetinde bırakıldık.

Kimseyi taşlamadan, kimsenin hakkına ve hukukuna tecavüz etmeden yıllarca meşru bir mücadele verdik. Öyle bir mücadele ki, üç nesildir halen aynı baskı ve saldırılara maruz kalınmaktadır.

Camilerin kapıları tekmelenip çocuklarımız tartaklandı.

Eşlerimiz, çocuklarımız ve bizler kıyafetlerimizden dolayı ötekileştirilip, gazetelere boy boy fotoğraflarımız basıldı.

Okul sıralarında kariyer hayalleri kurup, ailesine ve ülkesine hayırlı bir insan olma hedefiyle yaşayan evlatlarımıza terörist yakıştırmaları yapıldı.

Devletimizin okulunda, devletimizin belirlediği müfredatta eğitim gören çocuklarımıza “intihar bombacısı olarak yetiştiriliyorlar” denildi. Gencecik çocukların psikolojileri önemsenmeden okullarda kavgalar çıkarıldı, huzursuzluklar büyütüldü.

On yıllardır geçim derdi ve türlü zorluklarla ailesini yaşatmaya ve büyütmeye çalışan bizlere her fırsatta kapılar gösterildi: “Yallah Arabistan’a”

Tabi ki bunlar karşısında öfkelendik, üzüldük ve ülkemizde yabancı gibi hissettik. Kimilerimiz umutsuzluğa kapılıp ailesiyle birlikte göç etmek, doğup büyüdüğü Kıbrıs’tan ayrılmak durumunda kaldı. Ancak, tüm -izm’lerden yakasını kurtarmaya çalışan bizler inancımızın şu ilke ve emrine sığındık: “Bilmiyorlar. Bilselerdi yapmazlardı..”

Bu motivasyonla meşru mücadelemize ve dayanışmamıza devam ettik. Dilekçeler verdik. Yazdık. Konuştuk. Bireysel veya örgütlü yürüyüşümüze devam ettik. Anayasal ve yasal haklarımızdan öte, insan olmanın verdiği temel haklardan doğan haklı ve meşru taleplerimizi tekrar tekrar muhataplarına ilettik.

Sonuç alınıp alınmadığına bakmadan, hayatımızın doğal seyrinde bu yürüyüşümüze su ve ekmeğe bağlılığımız gibi bağlandık. Heyecan ve macera peşinde olmadık. Kahramanlık peşinde değiliz. Ülkede aykırılık ve cepheleşme derdinde hiç değiliz.  Biz Mesarya kadar özdeşiz toprağımızla. Kıbrıs’ın öz evlatlarıyız.

**

Kimliğimize ve inancımıza dair tüm itham ve yakıştırmaları toptan reddediyoruz!

Geldiğimiz noktada, 2025 kışının bu son günlerinde, yıllardır süregelen tecavüz ve baskıların devam ettiğini büyük bir üzüntüyle takip ediyoruz.

Aktörler değişiyor, isimler değişiyor, renkler, semboller değişiyor ancak değişmeyen tek bir şey var: “İnancını ifade etmeye, yaşamaya ve paylaşmaya çalışan Müslümanlara karşı uygulanan yasaklar, saldırılar ve kara propagandalar”

**

Anayasa ve ilgili mevzuatlardan maddeleri işaret edip, tüm bu saldırı ve tecavüzlerin, haksız itham ve propagadanların ne kadar dayanaksız ve gayri meşru olduklarını açıklamaktan öte; kamu vicdanına, idarecilerimizin ve aynı mahalleleri, aynı şehirleri, aynı ülkeyi kardeşçe paylaştığımız yurttaşlarımızın insafına sesleniyoruz: ADALET!

Ortaokul çağında, kendi iradesiyle, inancının gereği olarak gördüğü pratiğini yerine getirmek isteyen bir kız çocuğu nasıl olur da anayasal düzen için tehdit oluşturabilir?

Çocuklarımızı emanet ettiğimiz okullar, fikren ve vicdanen hür nesiller yetiştirme yerleri midir yoksa bazı eğitimcilerin ideolojik eylem ve söylemlerini dayatma kampları mıdır?

**

İyiliğin ve kötülüğün ölçüsü dünyada bellidir ancak günah ve sevap tartısı İlahi iradenin elindedir. Benim iyi veya kötü olduğumun yargısını yapabilirsin ancak ahiretime dair bir yargıya varmak ancak beni Yaradan kudretin elinde ve iradesindedir.

İnancın temeli nasihattır. Aile içinde de, toplumda da böyledir. Kim kimi zorla bir fikir ve inançta tutabilir? Başta Müslümanların böyle bir derdi ve yöntemi yoktur. Hele ki bir çocuğu..

Kendi iradesiyle, bilerek, inanarak inancı gereği başını örten kız çocukları konumuz.

Aile baskısı yok. Yönlendirme yok. Öyle olsa, örtülerini çıkarma yönünde bunca şamata ve baskıya maruz kalmış çocuklardan biri renk vermez miydi Allah aşkına? Siz inançlı insanları ne zannediyorsunuz? Evde zincirle kızlarını bağlayıp zorla başlarına örtü mü geçiriyor anne ve babalar? Öğrencisine tecavüz eden, görüntülerini kaydeden, arkadaşlarıyla paylaşan öğretmenler görmezden gelinip; tertemiz duygularla inancının gereğini yerine getirmek isteyen bir gençle neden uğraşılır? Bu hangi ahlaka ve vicdana sığar?

Bu tartışmalar kaç sene daha devam edecek? Kaç nesil daha bu döngü içinde yıpratılacak?

Devletimizden beklentimiz, bu örgütlü kötülüklerin çocuklara, ailelere daha fazla kabus yaşatmasının önüne geçmesidir.

Benim hürriyetim neden tek başına ele alınıp gerekli düzenlemeler yapılamıyor? Neden ben anayasa ve yasalardan doğan haklarımı kazanmak için birilerini memnun etmek zorundayım? Neden sürekli birilerini ikna etmek zorundayım?

Biz bu ülkenin insanı değil miyiz?

Aynı ölçüde sorumluluk ve ödevleri paylaşmıyor muyuz?

Yaşamın yükünü aynı ölçüde çekerken, neden hakların teslimi noktasında bazıları daha ayrıcalıklı ve onların iznine tabiyiz? Onlar memnun olmadan ben fikrimi ve inancımı hür şekilde ifade edip yaşamayacak mıyım?

Gerçekten sıktı artık bu oligarşi.

Her zeminde, her mecrada irili ufaklı, varlığını devrede devrede devam ettiren oligarklardan bıktık yahu.

Bir öğretmen, bir müdür hiçbir yasal dayanak ve yasak yokken bir kız çocuğunu ağlatarak okuldan çıkartıyorsa, “Örgütlü kötüler” okul bahçesinde ellerine mikrofon alıp diğer öğrencileri galeyana getirip işi akran zorbalığına taşıyorsa, devletin çıkardığı tüzüğü tanımadığını yani devleti tanımadığını haykırıp itaatsizliğini ilan ediyorsa, bir öğretmen sırf sınıfında başı örtülü öğrenci var diye dersin tümünde “Atatürk İlke ve İnkilapları” konusunu kendince yorumlayıp sınıfın geri kalanını o çocuğun üzerinde sopa gibi kullanıyorsa, derslerin boş geçmesinden sınavların iptal edilmesinden keyiflenip ne dediğini neyi savunduğunu bilmeyen çocuklara sloganlar attırılıyorsa, keyfi olarak öğrenime örgütler tarafından ara verdiriliyorsa; biri bana söylesin lütfen biz kime gidip derdimizi anlatacağız?

Sendikalara mı gidip yalvaracağız “ne olur hakkımız olanı engellemeyin” diye?

Yoksa gönülden bağlı olduğumuz, yaşamak ve yaşatmak için yürekten mücadele verdiğimiz devletimizin harekete geçip gerekli adımları atmasını elli yıl daha mı bekleyeceğiz?

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner14

banner52